- Ocak Söndürmek!.. - 30 Nisan 2023
- Yarın duyduğunuzda utanacağınız cümleler kurmayın!.. - 28 Nisan 2023
- Adaletin ayak sesleri - 26 Nisan 2023
Boğaza nazır olmasa da denize nazır ve albenisi her daim yüksek olmuş.
Oturan bir daha kalkmak istemiyor.
Zengininden mafyacısına, fakirinden dilencisine, siyasetçisinden hırsızına kadar herkesin gözü bu evde. Oturmayanların dahi bu evin önünden mutlaka bir geçmişliği olmuştur.
Meraktan.
Kaç sahip değiştirmiş; bir çırpıda saymak mümkün değil.
Öyle cafcaflı bir görüntüsü de yoktur.
Bu nedenle ilk sahipleri evi satılığa da çıkarmışlar ancak dış görüntüsü sebebiyle pek tercih edilmemiş.
Her daim kiralık olması tercih sebebi.
Hevesini alan kaçıp gidiyor.
Tadilata başlayanlar da bir süre sonra bu işten yorulup mal bulmuş mağribi gibi evi soyup soğana çevirmenin derdine düşüyor.
Zaten bahçeli evi ele geçirenler de genelde içerde değil bahçesinde oturmayı tercih ediyorlar. Çünkü evin her an çökme ihtimali olduğundan güvenliklerini sağlamanın yolu bahçeden geçiyor.
İlk yangında kurtaracakları şey kendi canları.
Ne de olsa can boğazdan gelir.
Kiremit çatıda kırılmadık tek bir nokta bile yok. Müşteriye kiralamak için her yıl kiremitler baştan aşağı cilalanıyor. Evin dökülen dış sıvası da sürekli ressamlar tarafından doğa manzaralarıyla süsleniyor.
Evi ayakta tutan ana kolonlardan can damarı kolon kesilmiş. Bu sebeple ev hep sallantıda duruyor.
Kesilen kolon belli olmasın diye yerine tahtadan yapılmış bir kolun yerleştirilmiş ancak içi boş. Dıştan bakıldığında sanki beton kolun gibi duruyor, dokunduğunuzda boşluğa düşen sesler geliyor.
Bahçeli ev, çok sarsıntı da geçirdi ama zeminin sağlam olmasından kaynaklı şimdiye kadar ayakta kaldı. Hem deprem vurdu hem insan ancak yıkılmadı.
Bahçeli evde kimi zaman tek bir aile kimi zaman ise birden çok ailenin oturduğu da oluyor. Bazen de bir aile oturuyor gibi görünmesine karşın içeri girip çıkanın haddi hesabı olmuyor.
“Evde takla atmayan güvercinler de var. Kendini keklik zannedenler var. İçinde koca bir günü iki taklayla savuşturanlar var. Hangilerinizden bahsettiğimi siz çok iyi biliyorsunuz ama ben burada isim verip hiçbirinizi arkadaşlarınızın içinde şey etmek istemiyorum. Ama bu böyle gitmez kardeşim, böyle gitmez! Bundan böyle takla atmayana yem de yok! Yeter be! Eee sen takla atma, o takla atmasın kim atacak; ben mi atacam taklayı? Bundan böyle takla yok, yem yok kardeşim. Takla yok, yem yok.”
Evden yer yer kavgalar da yükseliyor. Kimi zaman miras bölüşülemediğinde güçlü olan, güçsüzü kapının önüne koyuveriyor. Dışa karşı güçlü bir imaj çizilmeye çalışılsa da anlayacağınız evdeki iç entrikalar hiç eksik olmuyor.
Evin içerisi darmadağın.
Her gelen talan ettiği için neredeyse yemek yemek için kap kaşık dahi kalmamış.
Bu evde oturanların bir de aynı konumda bulunan komşuları var. Onların da hikmetine sual olunmaz ama ağızlarının suyu bu eve akıyor.
Oysa kendi evleri de denize nazır hatta o evden daha da güzel. Ama yine de davulun sesi uzaktan hoş geliyor.
Komşu komşunun külüne değil artık evine muhtaç.
Zaman zaman bu komşular, bahçeli evde oturanlara hayatı zehir etmiyor da değiller. Amaç onları kaçırmak ve yerlerine geçmek.
Bal tutan parmağını yalar; öyle değil mi?
Komşu, ev sahibini rahat bırakmıyor; komşuyu da mafya.
Mafya da bahçeli evi ele geçirmenin yolunun komşuyu yerinden etmekten geçtiğini düşünüyor. Bahçeli evin yerine birden çok rezidans yapmak istiyorlar.
Üstelik mafya, evde oturanların bazılarıyla sürekli irtibat halinde olduğu için komşuları rahatsız etme konusunda teşvik dahi alıyor. İşin ucunda bir rant var ve yıkılırsa bahçeli ev, herkes üzerine düşen payı almanın hesabında.
Anlayacağınız herkes birbirine hayatı zehir etmenin derdinde.
Ne evde oturanın huzuru var ne komşunun ne de uzaktan uzaktan bakıp içi gıdıklananların.
Konuşmak, uzlaşmak, anlaşmak yok.
Oturanlar, evlerinin sürekli dış güçler tarafından işgal edileceğini söylüyor. Komşular, bahçeli evin, hayatı kendilerine yaşanmaz kıldığını savunuyor. Rant peşinde koşan mafya, kazığına oturtacak müşteri arıyor.
Dışarıdan bahçeyi gözlemleyerek keyif çayı içmenin zevkini yaşayan ama aynı zamanda bahçeli evde oturmanın hayalini, ütopyasını kuran ahali de sıranın kendisine ne zaman geleceğini sorup duruyor.
İşte böyle denize nazır bir evde oturma hayali, korkarım boğazın derin sularında boğulmakla sonuçlanacak.