Başımıza damat kadar taş düştü!

1
Latest posts by Aysun Saygı Köknar (see all)

Pandeminin kapanına kısılmaktan kaçayım derken AKP’nin kapanına kısılmış durumdayız. Özellikle geçtiğimiz hafta yaşadıklarımız üzerimize üzerimize geliyor.

“Kaçacak yer arıyoruz!” demeye bile ödümüz patlıyor. Aman sonra mecazımızı bile cımbızlar, evirir çevirir sosyal medyanın eline verir:  Flash flash flash!! Şok şok şok!! “ Çiçeği burnunda yeni yetme yazar ülkeyi terk etmek için kaçacak delik arıyor.” diyerek bizi linçletmeye kalkar şu elem tere fiş kem gözlere şiş üç harfliler.

Birkaç ay önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın müjdesiyle kucağımıza verilen jan janlı reform paketi ha açıldı de açılacak derken geldiğimiz nokta ise hayli ironik. Tamam valla gözüm korktu. Artık karşınızda şaftı kayık yandan yemiş bir “Wonder Woman” var söyleyeyim.

Ne Mart’mış Sayın Seyirciler! Hakikaten roket filan attınız tamam anladık da Ay’ın göbeğine mi başka bir tarafa mı orası biraz muallakta.

HDP’nin kapatılmasına dair spekülasyonları Gergerlioğlu’nun içi boş dayanaklarla milletvekilliğinin feshi takip etti. Hdp’li Ömer Faruk Gergerlioğlu karara itiraz ettiğini bildirip geceyi Meclis’te geçirmesinin ardından dini vecibelerini yerine getirmek için sabah namazına kalkmasına müteakiben onlarca sivil polis eşliğinde gözaltına alındı. Karga tulumba milletin meclisinden dışarı çıkarıldı.

Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal gece yarısı Resmi Gazete ‘de yayımlanan kararla görevinden alındı.

Akabinde nerdeyse yüz yıldır İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait olan Gezi Parkı’nın mülkiyetinin alelacele yapılan yazışmalarla, mesnetsiz ve gerekçesiz olarak bir vakfa geçirildiği açıklandı.

Son bomba olarak da Türkiye, İstanbul Sözleşmesinin ilk imzacılarından olmasına rağmen anlamsız, tuhaf ve manipüle edilmiş gerekçeler öne sürülerek bir süredir kamuoyunda yürütülen kara kampanyalar sonuç verdi.  Ve geçtiğimiz Cuma gecesi Cumhurbaşkanı Kararı ile hukuksuz bir biçimde sözleşmeden çekildiğimiz açıklandı.

AKP kendi bacağına sıktığının ya farkında değil ya da yolun sonunun geldiğini iyice anladığı için akıl tutulmasına neden olan bir nöbet yaşamakta…

Çünkü yediden yetmişe hepimiz hak, hukuk, adalet, özgürlük, battık, batıyoruz diye inim inlerken ardı arkası kesilmeyen bu hatalar silsilesinin bir çırpıda sıralanmasının başka bir açıklaması olamaz.

Görülen o ki AKP seçmenini kesesinde altınlarla dolu olduğunu vaad ederek ancak buraya kadar kandırabildi. Salladıkça şıngırtı yapan o şeylerin maalesef altın değil sadece gürültü patırtı çıkaran rengârenk cam bilyeler olduğunu gören çoktan gördü de hâlâ anlamak istemeyeni de işte böyle kaldırıp kafasına atılınca anlıyor. Ne yapacaksın!

Bizde durum patlak kaş, yarık kafa. Onlar durmadı arkadaş, yardıra yardıra artık Allah ne verdiyse Ay ya da Marsa.

Yol deyince, bilirsiniz yolculuk yola çıkanın üzerinde köklü bir değişikliğe neden olur derler. İnsanın huyu suyu bile değişirmiş. Öyle de oldu. Artık siz buna erozyon mu dersiniz, yol yorgunluğu mu yoksa makyajını sildi attı mı ben bilemem.

Ancak bildiğim bir gerçek var ki o da AKP yola çıkarken kadınların taktığı eşarba oynayıp yolun sonuna gelirken kadınların can sağlığını bile hiçe sayması yaşadığı değer kaybının ne boyutta olduğunun net biçimde gözler önüne seriyor.

İyi ki kendileriyle hiçbir zaman aynı safta yer almadım. Alsaydım şu an utanç içinde olmam gerekirdi. Neyse; çok şükür.

Eminim bir zamanlar kol kola oldukları yol arkadaşları bile kemik kadroyu tanımakta güçlük çekiyordur. Ayrıca kendi içlerinde tırnaklarını kemirip olan bitene gık diyemeyenler olduğunu bildiğim kadar, kenarda köşede durup özellikle son birkaç yıldır birbirinden parlak icraatlarına yüzlerine oturan Ceyar gülümsemesini saklamaya çalışıp gizlice ellerini ovuşturanlar da var.

Kolay mı? Hezeyan dolu up uzun yıllar tuhaflıklardan tuhaflıklara atılırken, haksızlıklardan haksızlık beğenip yaşamak denen o şeyi kotarmaya çalışırken çoğumuz kendi sınırlarımızı aştık. Önümüze konan engelleri aşacağız, kısa yolumuzu uzun edenlere kafa tutacağız diye adeta kendimizi paraladık.

Ahalimiz bir hırka, bir hurmaya talim edeceğiz deyip sonunda altın varaklı kadehlerde ejder smoothielere talip olanların, alttan ısıtmalı saraylarında ayak gerenlerin peşinde resmen telef oldu. Yalan yok masum insanımın bu kandırılmış haline vallahi içim eziliyor, gerçekten üzülüyorum. Ama nafile, olan oldu bir kere.

Benim gibi apolitik birini bile huylandırıp huylandırıp politize ettikleri için resmen içine edilmiş hayatımızda keçiboynuzu kemirir gibi bal arıyoruz. Emin insan olmak için eğitildim. Haksızlığa alerjim var. Üstüne üstlük bir damarım Çerkes. Ne diyeyim, bunu siz istediniz!

Biz; yedi tepeli İstanbul’umun yedi farklı noktasına çıkıp bas bas “Aile İçi Şiddete Son Ver!” “78 Günde 78 Kadın Öldürüldü!”, “Erkeklerden sonra heyula misali üzerimize siz çöktünüz!” diyoruz. Onlar; kim kime göz süzmüş, kim kime kur yapmış bunu dert ediniyor. Biz daha hayatta kalmayı beceremiyoruz ki sevgili yetkilicim kim girip kim çıkıyor sorgulayabilelim. Bu kadar da olmaz. Pes!

Ben sade bir vatandaş olarak her yeni gün bir kadın cinayetiyle uyandığım bir ülkede yaşamaktan büyük üzüntü, utanç ve suçluluk duyarken bizi yönetenlerin sorumluluk hissetmemesi beni çileden çıkarıyor.

Kadınlar sizden ayıplamanızı değil gereğini yerine getirmenizi talep ediyor. Ne kadınlar ne de LGBTQİ+ bireyler erkeklerden kendileri lehine bir ayrıcalık ya da kayırma dilemiyor. Bizim tek bir amacımız var o da herkesin herkesle eşit yaşam hakkına sahip olduğu, özgür ve mutlu bir yaşam. Çok şey mi istiyoruz?

Kadın, erkek, çocuk ya da hayvan kim duygusal, fiziksel, cinsel olarak şiddete uğruyorsa, istismar ediliyorsa, insani haklarından mahrum kalıyor, incitiliyorsa ve vahşice katlediliyorsa buna dur demek için ömrümün sonuna dek elimden geleni yapacağım.

“2011 Yılından itibaren imzacısı olduğumuz İstanbul Sözleşmesi neden tam anlamıyla uygulanmıyor ve bunca kadın yaşamını yitiriyor?” diye sorgulanması gerekirken bir de katılımcı olduğumuz sözleşmeden caymak tam bir aymazlıktır. Yıllardır katledilen binlerce kadının hakkının aranmaması demektir. Acımasızlık, vicdansızlıktır.

Tek bir kadın kardeşimiz yaşamdan koparılmadan nefes alıp verene kadar mücadelemiz devam edecek. Hepimizin hakkı olan özgür, her anlamda eşit, duygu, düşünce ve yaşam hakkımıza saygılı bir ortama kavuşuncaya kadar direnişimiz sürecek.

Ayasofya’nın İmamı Mehmet Boynukalın ekonomimize inciler sırlamayı bırakıp, bize mihmandarlık yaparsa kendisinin önderliğinde Terleyen Sütun’a varalım. Parmak daldırıp saat yönünde çevirip içimizden iyi dileklerle bulunursak belki terso olmuş gidişatı yeniden yerine oturtabiliriz. Hadi inşallah!

Sakın bana “Damat” demeyin çok korkuyorum. Buyursunlar : “Başımıza damat kadar taş düştü!”

Her yolu denedik. Okuduk, üfledik.

Terleyen Sütün olmadı son çare Yere Batan sarnıcına gidip dilek tutup cepte kalan elli kuruşu öpüp, suya atacağım. Kötü ruhları kışkışlamak için başka çaremiz kalmadı. 

Foto: Pinterest

1 Yorum

  1. 2021 Martı Kapıdan baktırıp kazma kürek sapı yaktırdı.
    Artık önümüzdeki mevsimlerin de çok sert geçeçeğe benziyor.
    İktidar bavulunu istanbul şeçimlerinden sonra toplamaya başlamıştı.

    Siyaset ve yalan içi içe geçtiği gerçeği bir kez daha ortaya çıkmış oluyor oluyor ama neden?
    Tavuk mu yumurtadan çıkıyor yumurta mı tavuktan?
    Bizi kültürümüzde bir söz vardır
    Halk nasıl ise öyle yönetilmeye layıktır

    Tavuk ve yumurta misali bir kısır döngü devam ediyor

    Ama gerçek hiç bir zaman değişmez

    Herkes aynaya bakmadıkca gerçekleri göremez

    Yalancının mumu ne kadar yanabilir ki
    saygılar…

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz