Dayımın Vefatı, Özgürlük Yolculuğu

0

Ölüm üzerine büyük laflar edip aforizmalar üretebiliriz. Bunların hiçbiri, ölüm hakikatini ne izah edebilir ne de değiştirebilir.

Dayım, ölüm gerçeğiyle yüzleşti. Seksen yıllık dünya yolculuğunu nisan ayının üçüncü cumasında sonlandırdı. Arkasında gözü yaşlı insanlar bıraktı. Istırabı vardı; kurtuldu, diyenler oldu. Kimine göre vakti gelmişti. Kimse gibi, belki o da ölmek istemedi. Ama öldü.

Hiçbir canlıyı üzmezdi, karıncayı dahi incitmek istemezdi rahmetli. Varsa bir kötülüğü, kendisineydi. Annemin yarısıydı, hatta ötesi. Küçüklüğümde “Dayday” derdi bana, biraz daha olgunlaştığımda “Yeğenim” oldum onun lisanında. Büyüklenmez,  her cuma arardı beni. İyiliğim, onun iyiliğiydi; mutluluğum, mutluluğuydu. Dünyası küçüktü, ilişkileri samimiydi. Evlatlarına, akrabalarına düşkündü. Komşu hukukunu bilir, vatanseverdi.

Vefatından iki gün önce yoğun bakım ünitesinde kendisini ziyaretimde anlamıştım, dönülmez yolun yolcusu olduğunu. Tanımadı beni, duymadı sözlerimi, bir boşluğa bakıyordu, belki gideceği mekânı temaşa ediyordu. Helalleşemedim kendisiyle. Hakkım helal olsun.

“Öldü“ sözcüğü dağlıyor içimi, “vefat etti” demek istiyorum. Daha sıcak geliyor bana bu kelime, “istirahat etmek” gibi. İnşallah istirahate erenlerden olmuştur.

Ölüm, ancak vefat ile öldürülür. İstirahate çekilmek durumu…  Bir dönüm noktası… Düğün gecesi gibi…  Gecenin öncesi ve sonrası… Yeni hayat, eski hayat..  Ama gecenin adı, düğün… Düğün gecesine hiç “ölüm” denir mi?

“Ölüm varken ben yokum, ben varken ölüm yok.” mantığı ile ölümü öldürmek istemiş bazı felsefeciler, ama Mevlana kadar sempatik kılamamışlar. Ölüm, ruhun, adına “beden” denen dünya elbisesini çıkarıp yeni bir libasa bürünmesi olarak düşünüldüğünde hiç de kaçınılacak tebdil-i mekân değil. Bu seyahatte yolcuyu korkutan, gidilecek yerle ilgili bilinmezlik; geride kalanları da üzen, onsuz kalmanın verdiği çaresizlik ve yalnızlık. Bilinmezlik, çaresizlik ve yalnızlık korkusu olmasa ölüm, belki bu kadar sevimsiz olmayacak. Ölüm, emeğimizi de beklentimizi de sıfırlıyor.

Ateş, düştüğü yeri yakar, acı nerdeyse can ordadır, şüphesiz. Çektiği biyolojik acılarının derecesini kendisinden başka birilerinin bilmesi mümkün değil. Her ıstırabının, sevap defterini süslemesini diliyorum. Dünya serveti çok, bağımlılığı kuvvetli olmadığı için dünyadan ayrılma ıstırabı çekmediğini sanıyorum. Huzurun, muhabbetin, verici olmanın tarafında yer aldı dünya hayatında. Karşılığını alacağına eminim. Dünya, ahiretin tarlası değil mi?

Yeğen, dayının, tanımlı yasalara göre, üçüncü dereceden yakını sayıldığı için cenazesine katılamadım, kara toprağının üzerine birkaç damla su ikram edemedim, kabrinin başında duamı edemedim. Kovid tedbirleri kapsamında engele uğradım, kısıtlandım, talebime ret cevabı geldi. Soy esasına göre birinci dereceden yakın olmam gerekiyormuş. Gönül yakınlığı kıstas olsaydı mutlaka katılırdım. Gönlün ne değeri var ki şu kurulu düzende?

İnsan, dünyadaki yaşamı toplumsal, ahiretteki hesabı bireysel varlık. O, artık kendi hesabıyla baş başa. Biz, kendimize bakmalıyız, kendimizi gözden geçirmeliyiz.

Kendimize bakmamızın ilk şartı, merhumun hatıralarına, emanetine sahip çıkmak, değer vermek; arkasından iyi dilekle dualarda bulunmak.

Her vefat, geride kalanlar için bir ibrettir. Her hayat, okumayı bilenler için bir kitaptır, seyretmeyi bilenler için bir filmdir. Babamın, annemin, dayımın vefatlarında bu filmleri seyrettim, kendi kitabımın son sayfalarını okudum. Hayalleri vardı, söndü; hevesleri vardı, yıkıldı; ümitleri vardı, kırıldı. Para, iktidar, itibar sahiplerinin filmleri “son”landı. Güç gösterisiyle mutlu olanlar, iktidarıyla tahakküm edenler, servetiyle zulmedenler, emeksiz kazananlar, kibirle küçümseyenler, hakkını azımsayanlar; şimdi dünyada yazdıkları senaryonun aktörlüğünü yapıyorlar. Bizler de onları seyrediyoruz.

Bir uyanıştır ölüm; hem ölen hem geride kalanlar için. Kimseye toleransı yoktur, torpil geçmez ona. Kaçamayız ondan, istemesek de gelecek. En iyisi, yaşarken sevmektir onu, dost olmaktır ona. Bir bakıma köprüdür o, dostu dosta kavuşturan. İdrak edebilen kişi için özgürlüktür, ölüm. Madem ölümle, vezir ve piyon aynı kutuya konacak; mal, mülk, makam için kavga etmeye, kalp kırmaya değer mi? Bunlara esir olmamaktır özgürlük.

Bütün bu dünyacı değerlerden kurtuldu dayım. Evini hakkıyla yapmayan müteahhitle, kapısının önüne sorumsuzca arabasını park eden komşusuyla karşılaşmayacak. Miras meselesini de konuşmayacak, akrabalarıyla huzursuzluk yaşamayacak. Ne terör belası ne enflasyon canavarı ne kovid-19 salgını esir edebilecek onu. İşte özgürlük bu, diyecek.

Rabb’imden merhum dayıma rahmetiyle muamele etmesini diliyorum. İhtiyacı olan duayı yapmak insani ve hukuki görevimiz.

Kabri rahat, ruhu şad, mekanı Cennet olsun.

Kadir Durgun

kadir@kadirdurgun.com

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz