Eti senin, kemiği benim anlayışından Mobing kavramına

0

Bilinçaltımıza çocukluktan itibaren işlenen bazı kavramların, erişkin yaşamımızda karşılaştığımız olaylara nasıl cevap vereceğimizi şekillendirdiğini çok sonradan öğrendim.

Masum gibi görünen fikir kırıntıları, uygulanan baskıları kabullenmek veya onlara itiraz etme noktasında tavrımızı belirlemektedir. “Özgür irademle…!” diye başlayan her söze onun için çok gülmüşümdür. O başkaldırı arzusunun altında yatan çocukluk hikâyelerini, masallarını dinlemeyi ve size de dinletmeyi o kadar çok isterdim ki!

Öğretmen, lider, başkan, müdür, ev reisi… İsmine ne derseniz deyin! İtaat almaya alışmış zihinler, kendilerine de itaat edilmelerini isterler. Kayıtsız şartsız takip edenler, sorgulamayı nifak sokmak olarak görenler, ağızlarından çıkan her sözün emir kabul edilmesini talep ederler!

Modern toplumlarda güvenlik ihtiyacının gerilemiş ve yerini özgürlük ve birey olma dürtüsüne bırakmış olması beklenir. Güvenlikçi, korumacı devlet yapısından uzaklaşmadan modern dile evrilme şansımız yoktur maalesef…

Eğitim sistemimizin içindeki değişimi ve dönüşümü hepimiz fark etmişizdir. “Kimimiz bizim zamanımızda böyle miydi hiç!” diye hayıflanıyoruz belki de.

Derler ya, “Bir sonraki neslin gidişatından endişe etmeden erişkin sınıfına adım atmış sayılmayız!” diye.

Sorgulamadan kabul eden, verileni özümseyen ve onu hayatına uygulayan nesil yetiştirmektir eğitimin amacı, değil mi?

Aksi takdirde, çocuklarımız biz erişkinlerden olumlu geri dönüş alamazlar.

Geleceğimizi nasıl inşa edeceğimizi devlet belirlemek ister öncelikle. Kuralları belirlerler. Müfredatı en ince ayrıntısına kadar ortaya koyarlar ki, eğiticiler ola ki yanlış fikirler sokmasınlar genç nesillerinin zihinlerine. Tek tip insan yetiştirmek vardır hedefte: Tek tip düşünme tarzı, tek tip tarih anlayışı, tek tip ahlak inancı, tek tip hukuk mantığı, tek tip din yorumu, tek tip devlet yönetim tarzı, tek tip müzik, tek tip hayat…

Bu çerçevenin dışına çıkanların başına gelenleri ise ileriki yaşlarda öğrenecekleri, satır aralarında verilir. Olmadı, her on senede bir, bir şekilde sınırları altı yeniden çizilir!

Aileler ne yapar peki?

Onların gelecek nesilleri yetiştirmekteki sorumluluğu nedir ve nerede biter?

Yukarıdan çerçevesi belirlenmiş olan sınırları birazcık esnetebilirler; o kadar pay bırakılsın ki, ebeveynler de çocuklarını yetiştirme konusunda insiyatif aldıklarını düşünsünler, öyle değil mi?

Çocuk ne yapsın! Ailede gördüğü baskıcı eğitimin devamını, teslim edildiği okulda görecektir. Sınırları zorlayanlar elbette olacak; isimleri ya önce tahtaya yazılacak ya da misliyle ceza alarak dersin içeriği tamamlanacaktır. “Birkaç kişiyi sallandıracaksın ki…” sözünün çocukluk yansıması masumca(!) öğretmenince işaretlenmek, sınıf arkadaşlarınca da dışlanmak şeklinde olacaktır.

Sıkı askeri disiplinin yansımalarını ülkemizdeki akademik hayatta aynen olmasa da yaşamaya devam ederiz. Öğrenme sürecince yapmış olduğunuz hataların, insan hayatına mal olacağı bilinçaltınıza işlenerek, ne kadar kötü bir insan/ hekim olduğunuz üzerinden kendiniz ile içten içe savaşmanız sağlanır. Bu sayede, üzerinizde uygulanan baskının, haklı ve yerinde olduğuna karar verirsiniz. Yaptığınız ufacık bir hata bile büyütülerek gözlere sokulur; eşitleriniz arasında gerilere itilir ve aşağılanırsınız.

Korkunun kaynağı karşınıza her çıktığında ise yeniden hata yaparsınız! Aklıselim düşünmeyi, sağlıklı kararlar almayı o şartlar altında başarmanız mümkün değildir! Nice sonraları aynı kişinin, başka insanların hatalarına yaklaşımındaki yumuşaklığı görünce de, sorunun aslında sizden değil, sizi hedef tahtasına oturtan “O” kişiden kaynaklandığını anlarsınız! Veya altındakini ezerek, psikolojik olarak huzursuz ederek iyi eğitimci olacağını zannedenler ise, size özel bir ayrım yapmaksızın mobingi herkese uygular. Bundan duydukları hazzı ben hiçbir zaman algılayamam, algılamak da istemem doğrusu!

Gördüğü mobing nedeniyle intihar eden genç hekimler/ hekim adaylarını görünce üzülmek dışında elimden bir şey gelmiyor. Artık geri dönüş yok o aşamadan sonra… O ortamdan, çaresizlik içinde kıvranılan iş veya arkadaş ortamından kurtulmadan da mobing’den, yani psikolojik terörden kurtulmanın başka bir yolu yok gibi görünmektedir.

Mobing uygulayan kişilerin, kendilerinin de çeşitli şekillerde mobinge maruz kalmış olması da bir gerçeği değiştirmez! “Kendine nasıl davranılmasını istiyorsan, karşındakine de öyle davran!” Altında kaldığın kar/ ciro/ satış baskısı veya “Bu işi yapacak on binler kapıda sırada bekliyor!” tehdidi… Bir de altına girdiğin borçların ve sorumlukların eklediği çaresizlik hissi ümitleri tüketince… Hastalıklı topluma hoş geldiniz demek kalıyor bizlere de!

Mobinge maruz kalan kişilerin, aslında daha yaratıcı, zeki ve alternatif üretme konusunda daha üretken oldukları iddia edilmektedir. Yani, toplumsal ilişkileri zayıf, korkak ve özgüvensiz insanların sizlerden korktukları, sizi rakip olarak, pozisyonlarına tehdit olarak gördükleri için üzerinizde baskı kurmaya çalıştıklarını bilin lütfen!

Siz değerlisiniz! Hayatın her aşamasında itaat etmeniz üzere zihinlerinize işlenmiş kalıpları sökün atın lütfen! Ne eğitim veren kişi size zorbalık yapabilir, ne de kıdem olarak üstünüzde olan veya olmaya çalışan kişinin size psikolojik sıkıntı yaratmaya hakkı vardır!

Savunma mekanizmalarınızın ne kadar süre ile devrede kalmasına izin vermeniz gerektiği konusunda uzmanlara danışmaktan çekinmeyen lütfen!

Savunma mekanizmalarınız ne kadar yararlı olsa da hayatın bu ikircikli yapısında sizi korusa da, bir noktadan itibaren size zarar vermeye başlayacaktır!

Öncelik sizsiniz!

Yaşamınızın iplerini bir başkasına teslim etmeyiniz!

Kaynaklar:

https://psikiyatri.org.tr/halka-yonelik/15/yildirma-mobbing
Önceki İçerikRüya insanları
Sonraki İçerikÇığ riskine karşı dikkat!..
Doğum yeri olan Kuzey Ren Vestfalya’ya (Almanya) doktora sonrası araştırmacı olarak geri döndüğü zaman, Essen Uni Klinik’te yaptığı deneysel çalışmaların hayatının dönüm noktası olacağını bilmiyordu. Eğitim hayatına Ankara’da başlayan ve her zaman bir parçası olmaktan onur duyduğu Hacettepe Tıp Fakültesi’nde devam eden Dr. Altınbaş’ın önüne serilmiş yeni bir dünya vardı artık. İç Hastalıkları ve Gastroenteroloji uzmanı bir kliniysen hekim olarak, Başkentin en yoğun akademik ortamlarında çalışma fırsatı bulan ve yaptığı klinik araştırmalar ile Doçent Doktor ünvanı elde eden Dr. Altınbaş’ın son durağı Harvard Üniversitesi olmuştur. ABD Boston’da geçirdiği iki yılın sonunda, artık yaşayacağı son durağı belirlemiştir. Yeni çalışma ortamı, Yale Üniversitesi’dir. Bilimsel olarak odaklandığı karaciğer hastalıkları oluşum mekanizmaları dışında, yaklaşık 10 yıl boyunca bir Amerikan şirketinde “Gerçek Dünya Verileri” alanında Medikal Danışman/ Direktör olarak görev almıştır (STATinMed Inc.). Ulusal ve uluslararası kongrelerde onlarca sunum yapmış, ülkemizde çalıştığı kurumlarda tıp öğrencisi, iç hastalıkları asistanı ve gastroenteroloji yan dal asistanı eğitimlerinde aktif rol almıştır. İlk yazılarının (Almanca şiir dahil) yayınlandığı, üretmenin zevkini ilk olarak tattığı dergi, Dr. Altınbaş’ın “Şu kısa yaşantımda özlemle andığım ve gençlik yıllarımın geçtiği, olgunlaştığım yer!” dediği, Büyük Kolej okul dergisidir. Üniversite yıllarında başkanlığını da yaptığı Tıp Fakültesi Bilimsel Araştırmalar Topluluğu (HUTBAT) ve kurucular kurulunda yer aldığı Türkçe Topluluğu bünyesinde çıkartılan dergilerde editörlük ve yazarlık yapmıştır. İngilizce ve Türkçe dilinde basılmış 10 adet tıp kitabında bölüm yazarlığı olan Dr. Altınbaş’ın, uluslararası arenada yer alan saygın hakemli dergilerde 100’e yakın bilimsel yazısı yayınlanmıştır. Ulusal ve Uluslararası 20’ye yakın tıp/ bilim dergisinde hakem olarak görev alan Dr. Altınbaş, Kasım 2020’den itibaren Ocak Medya’da medikal ve para-medikal yazılar yazmaktadır. Evli ve iki çocuk babası olan Dr. Akif Altınbaş, İngilizce ve Almanca bilmektedir.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz