Kanal İstanbul inadına yapılacak mı?

1
Latest posts by Sinan Eskicioğlu (see all)

Evet, Tayyip Erdoğan öyle söylemişti: ‘İnadına yapacağız’.

Kanal İstanbul tekrar gündem oldu ve bu gidişle de sürekli konuşulacak gibi geliyor bana. Konuşulmasının da iyi olduğunu düşünüyorum. Konuşulsun ki, Kanal İstanbul’un ne demek olduğunu daha iyi anlayalım.

Anlatıyoruz.

Kanal İstanbul’un Montrö Antlaşmasını tartışmaya açacak olması çok riskli. Bunu da Katar İstanbul kitabımda uzun uzun anlatmıştım.

Ama bakıyorum ki, bazıları yüzeysel yaklaşarak Montrö Antlaşması’ndaki kazanımları hafife alıyorlar ve toplumun da hafife alması için ellerinden geleni yapıyorlar.

Konuya hakim kişiler bir araya gelerek açıklık getirdiler Allahtan.

126 emekli büyükelçi ortak açıklamada bulundu.

Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması, Türkiye’ye bütün bu kazanımlarını kaybettirebilecek gerçek bir beka sorununa yol açacaktır’ dediler.

Lozan Antlaşması’ndan sonra yapılmış olan bu antlaşma büyük bir diplomasi başarısıydı.

İnsanın aklına şöyle bir soru da geliyor.

‘Bu antlaşma 1936 tarihinde yani Mustafa Kemal Atatürk zamanında imzalandığı için mi böyle cahilce yaklaşılarak kaldırılabilir olduğunu belirtiyorlar?’

Garip ama gerçekten de aklıma gelen soru bu.

Hepimizin ortak ansiklopedisi olan Wikipedia’dan sizler de okuyabilirsiniz.

Hatta buyurun, okuyun: https://tr.wikipedia.org/wiki/Montr%C3%B6_Bo%C4%9Fazlar_S%C3%B6zle%C5%9Fmesi

Okuduğunuz zaman sizler de göreceksiniz.

Bu sözleşmenin geçerlilik süresi 20 yıl idi. Bu süre bittiği zaman yani 1956 yılında bazı ülkeler yürürlükten kaldırılması için özel çaba göstermişlerdi bile. Ama mümkün olmadı.

Peki neden şimdi?

Bunun altında Rusya ile yapılan gizli antlaşmalar mı var acaba!

Rusya’nın boğazlardaki arzusu geçmiş değil.

126 emekli büyükelçi de zaten bu konuya değindiler: ‘Rusya, 1936’nın koşullarında, zamanın Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa ve Dünya siyasetindeki konumu, ağırlığı ve güvenilirliği nedeniyle güvenliğini Türkiye’nin ihtiyarına ve kararına bırakabilmişti. Ancak, Sözleşme’nin imzasını takiben, Boğazlarda daha fazla söz sahibi olabilmek için Türkiye’yi ikili bir yardımlaşma anlaşması yapmaya zorlamak istemişti’.

Hedefin ne olduğunu da en açık şekliyle dile getirdiler.

‘Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması, Türkiye’ye bütün bu kazanımlarını kaybettirebilecek yaşamsal bir egemenlik ve güvenlik, kısacası gerçek bir beka sorununa yol açacaktır. Türkiye Cumhuriyeti üzerinde çeşitli emelleri olan devletlerin çıkarına hizmet edecek olan Kanal İstanbul’dan vazgeçilmelidir.

Kamuoyuna saygıyla duyururuz’.

Katar İstanbul ile ilgili pardon Kanal İstanbul’la ilgili bilgileri kitabımda ele almıştım ama tekrar ifade etmem gerekirse.

40 milyon metrekare TARIM ARAZİSİ yok olacak!

Daha anlaşılır hale getirelim.
Bir futbol sahası 7140 metrekare. Yani 5602 tane futbol sahasını yan yana koyun, işte bu kadar tarım arazisi.

4,5 milyon metrekare ORMAN ARAZİSİ de yok olacak!

37,5 milyon metrekaresi de su yollarının bulunduğu alan. Yani bu su yolları da yok olacak. Yani İstanbul için su kıtlığı başlayacak.

Neden mi Katar İstanbul demiştik?

Katar Emiri’nin annesinin de hatırı sayılır bir arazisi var.

44 bin 702 metrekare olan arazisi aldığında ‘tarla’ statüsünde idi.

Peki ne oldu?
İşte o arazi şu an turizm ve ticaret alanı haline geldi.

Bakar mısınız vurguna!

Hadi diyelim bunların hiç hükmü yok.

‘Devletin malı deniz, yemeyen domuz’ kabilinden davranılıyor. Halkın toprakları tarla olarak alınıp yabancılara ve başkalarına peşkeş çekiliyor. Bunu anladık.

Peki Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni neden riske atıyorsunuz?

Bu sorumu yineledim çünkü çok önemli.

Sizler de bu sorumu ABD’nin Batı Trakya’da (Dedeağaç) askeri yığınak yaptığını bilerek bir düşünün isterim. Yüzlerce helikopter ve binlerce askeri araç!

Bizler Kanal İstanbul’la ilgili talanı tartışırken başka planlar da yapılıyor ve ülke gündemi ‘pudra şekeri’ile meşgul.

Sevgi ve Bilgiyle kalın

Önceki İçerikAşk kandili
Sonraki İçerikMyanmar ordusundan 1 aylık ateşkes ilanı..
Sinan Eskicioğlu kimdir? 1974 İzmir’de dünyaya geldi. Agah Efendi İlkokulu’nda eğitim hayatına başladı. İzmir İmam Hatip Lisesi’ni bitirdikten sonra ÖSYM sınavlarında Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazandı. Kelam dalında ‘Allah’ın iradesi ve Nedensellik Problemi’ isimli bitirme teziyle, gecikmeli olarak 2000 yılında üniversiteden mezun oldu. 28 Şubat sürecinin etkisiyle İlahiyat fakültesi mezunlarının öğretmen yapılmaması yüzünden 2002 yılına kadar ticaretle ilgilendi. 2002 yılında D.E.Ü. İlahiyat Fakültesi’nde Din Felsefesi dalında yüksek lisansa başladı. Aynı yıl yüksek lisans programını yarıda bırakıp Almanya’ya gitti. Almanya’da Diyanet’e bağlı çeşitli camilerde eğitmenlik ve öğretmenlik yaptı. Duisburg-Essen Üniversitesi Sosyal işler ve yöneticilik bölümünde eğitim aldı. 2007-2011 yılları arasında IGMG (Avrupa Milli Görüş)’de Düsseldorf Bölgesi Eğitim Merkezi müdürlüğü ve bölge eğitmeni olarak çalıştı. 2011-2013 yılları arasında Osnabrück Üniversitesi Protestan Mezhebi bölümünde eğitimine devam etti. 2016 yılından itibaren Ocak Medya gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır. 2020 yılında gazetenin genel yayın yönetmenliğini üstlenen yazar Almanca, İngilizce bilmektedir. şimdiye kadar yayınlanmış olan yedi kitabı vardır. Yok Edin İnsanın İnsana Kulluğunu- Kişiselleştirilmiş İslam, Zeytin Ağacı (Roman), Katar istanbul, Müslüman Kardeşlerden Ak Parti’ye İslamcılık., Tarihteki Dindar Zalimler. İbn Sina, İbn Haldun

1 Yorum

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz