Olasılık ve Kader

0
Latest posts by İbrahim Yersiz (see all)

Olasılık sonsuzluğa doğru uzayan ihtimallerin kaba bir ifadesidir.

Olası olan ise o ihtimallerin belirli bileşim noktalarıdır.

Kaldı ki, olası olana olaylar değil biz karar veriyoruz, çünkü netice olayların değil, bizim kararımızdır, o nedenle onu olaylardan çıkarsamış olmamız yalnızca bizdeki bir okumadır. 

Yani kısacası olayların neticelerle bir ilişkisi yoktur, onlar yalnızca vardır ve devinimleri neyle yüklü olduklarına göredir. 

İnsan için ise iki çeşit bileşim noktası vardır; biri olayların bileşim noktasıdır, diğeri de aklın kabul verdiği…

Bunların birbirlerine bir bağlılıkları olmakla birlikte o bağlılık mutlak değildir, çünkü hem olaylardaki bileşim noktaları birer kabuldür, hem de aklın onay verdiği…

Kabullerin görü sınırımızda, bizdeki ortalama bir onama olduğu ise ayrı bir yazının konusudur. 

Yani kısacası olası oluştaki hiçbir netice mutlak değildir; çünkü tüm o neticeler bizdeki bir takdir, bizdeki kabullerin bileşim noktasıdır. 

Anlayacağınız olası olanı sonsuz olasılık içinde belirli bir olasılığa göre kendimiz alıyoruz. 

Dolayısıyla bileşim noktasının bizdeki bir takdir olması olayları kendimize göre almamız anlamına geldiği için, bu bunun olaylarla ilişkisini de bize göre bir netice yapmaktadır.

Buna göre sonsuz kesişim veya bileşim dediğimiz şeyin aslında olaylarla bir ilişkisi yoktur. 

Yani aslında olaylarda veya olasılıkta sonsuzluk tekdüze olmasa da o bizdeki bir okumadır, onları belirli görüngülere göre yormamızın nedeni de yine olaylar değil, bizim onları o şekilde görmemiz ve almamızla ilgili bir neticedir. 

O nedenle aslında hiçbir kesişme noktası mutlak değildir, tümü sayısal olarak bizim kabul erdiğimiz, bize görünür olan bir kısım kesişme noktasıdır. 

Kaldı ki her sayısal hesap bir indirgeme yapmak içindir. 

Bizim sorunumuz sonsuz olasılığı belirli bir olasılığın altına düşürdüğümüzde ona olası olan, hatta yer yer mutlak olan dememizdir.

Oysa bu olasılığın bizce görünür bir halidir, bunun bir dalga boyu veya frekans değeri var ki, onun bize görünür olması tümünün o değere düşmesi anlamına gelmiyor, yalnızca hal içinde belirli bir halin o değere düşmesi anlamına geliyor, yani aslında hesaplanabilir diye aldığımızda bize o görünür olandır. 

Elbette bizim görü boyutumuzda o sonsuzluğun bir parçasıdır ve olasılığı belirli bir dalga boyunda alıyor olsak da o da o sonsuzluktan bağımsız değildir; kaldı ki, gördüğümüzde kendi içinde bir sonsuzluğa uzanmaktadır ve aslında kendimize birtakım indirgemelerle ifadeye kavuşturmaya çalıştığımız şeyde tam olarak budur. 

Bu aslında indirgeme yoluyla kaosu belirli bir kozmosa göre bir ifadeye kavuşturma çabasıdır. 

Bu kozmosunda olasılıkta bir sonsuzluğa uzanması onun da kaosun bir parçası olmasından gelmektedir ve doğrusu kozmos bizce kabul edilebilir bir indirgemeden başka bir şey değildir.  

Bu, sayısız dünyalar içinde kendimize göre bir dünya inşa etmemizle ilgili bir neticedir, dahası anlam dünyamız zaten dünyalar içinde kendimize göre bir dünya kurgulamamızla ilgilidir. 

Kısacası bu kozmos kaosta düzen arayan bizlerin kendi var ettiği bir kozmostur; tüm anlam ve gerçeklik dünyamız bu kozmosa göre yapılanmış sınırlı bir algı dünyasıdır ve yapılanma hala devam etmektedir, çünkü bu algı dünyası bütünüyle suni bir dünyadır, o yüzden algımız geliştikçe bizdeki bu kozmos algısı da değişmekte, kozmostan kaosa doğru gitmektedir.

Şimdi izin verirseniz olasılığın kaderle ilişkisine geçmek istiyorum.

Kader, aslında olasılıkta öngörülemeyene teslim olmanın dolaylı bir ifadesidir. 

Bu görünürde kaçınılmazlığa karşı bir teslimiyet şeklinde anlaşılabilir, ancak bu görüş doğru değildir, bu yalnızca iradenin taktiksel bir geri çekilmesi halidir, o da güç bulana, yani baştan sorgulayabilir duruma gelene dek. 

Kaldı ki, dinlerin temeli de bu öngörülemeyene getirilmiş bir tanımlama biçimidir; çünkü bilinç kaosu tanımlaya şartlıdır, olasılık dünyasında olası olanı yakaladığında -ki bu ortalama bir olasıdır- onu bir kozmosa göre tanımlama yoluna gitmektedir. 

Gerçi bilinç yakalayamadığını da yakaladıklarına göre bir tanımlamaya tabii tutar ki, bu soyutlamanın soyutlamasıdır ve aslında dinlerin bir kozmos algısına göre olmalarının nedeni de buradan gelmektedir.

İnsan olasılıkta kaçınabildiğini kısmi bir hesaba tabii tutabildiği için kaçınabiliyor ve kaçınabildiği için de genelde kadere değil, olası müdahale edebilme başarısına irca ediyor.

Kaçınamadığını ise olası bir hesaba dahil edemediğinden ona bir kaçınılmaz diyor ve burada sözü yer yer kadere bağlasa da aslında -farkında veya değil- kaçınamadığını bir hesap hatasına bağlamış oluyor. 

Diğer yandan insan hesaplayamadığını kadere bağlamakla aslında bir şekilde akıl sağlığını korumuş oluyor, çünkü kader bir çeşit kabuldür, akla dinlenme, kendisini bulma ve tekrar başlaması şansı veriyor.  

Bu da demek oluyor ki, insan olasılık dünyasında olası yakaladığını kendi hesaplarına direkt dahil ederken, yakalayamadığını da kadere irca etme yoluyla aslında dolaylı dahil etmiş oluyor ve böylece aklına bir mola şansı verirken kendisine de tekrar başlaması için güç toplaması şansı veriyor.

Bu kaderin görünürdeki cevabı olmayabilir, ancak kaderin insan hayatındaki karşılığı budur ve olaya bu açıdan yaklaşıldığında kaderin kötü bir şey olmadığı, sınırlı ve süreli gücü olan iradenin kendisine bir mola şansı verdiği görülebilir. 

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz