Toplumsal dönüşüm içim sesimizi yükseltelim

1
Latest posts by Sinan Eskicioğlu (see all)

Almanya’da kurallara uyma oranı neden yüksek?

Bu soruya geçmeden önce karşılaştırmalı olarak sayıları ortaya koyalım:

Almanya: 83 milyon 166 bin

Türkiye  : 83 milyon 154 bin.

Almanya: 357.582 km2

Türkiye  : 783.562 km2

İlginçtir ki, Almanya’da Türkiye’deki gibi nüfus yoğunluğu çok fazla olan şehirler yok. En fazla nüfusa sahip şehir Berlin ve 3.669.461 kişi.

Yukarıdaki soruya sayılar üzerinden cevap vermek istersek, şöyle düşünebiliriz: ‘Almanya’da nüfus yoğunluğu az olduğu için kurallara uyma daha kolay’.

Hayır. Bence cevap bu değil.

Şimdiye kadar gözlemlediğim şu oldu: ‘Vatandaşlar kurallara uyma noktasında kollektif bilince sahipler’.

Şöyle açıklayayım.

Kurallara uyanlar ‘saf’, uymayanlar ‘uyanık ve açıkgöz’ mantığı geçerli değil. Çünkü kurallara uyanlar ve toplumdaki düzeni önemseyenler ‘beni ilgilendirmez’ demiyorlar.

Sorumluluk bilincine ulaşmış bu bireyler, kurallara uymayanları polise şikayet ederek, toplumda düzeni ayakta tutuyorlar.

Hani sizlere bahsettiğim bir konu var ya, ‘iyi ve erdemli insanlar susmamalı’ diye. Esas mesele bu, iyi ve erdemli insanların cesur olmaları.

Almanya’da vatandaş bilincine ulaşmış kişiler, ya kendileri uyarıyorlar ya da uyarması için polisi seferber ediyorlar.

Toplumsal dönüşüm bir kere sağlandıktan sonra da sistem çalışıyor ve insanlar isteler de, istemeseler  kurallara uymak zorunda kalıyorlar.

Böyle olunca da, kafasına göre davranmak isteyen, şehir magandası tipler külhanbeyi tavırlarıyla istediklerini yapamıyorlar.

Sitem, yüzsüzlük ve açıkgözlülük ile değil; kurallara uyma ve dürüstlükle ilerliyor. Sistemin bu şekilde çalışmasında önemli olan diğer konu da, sistemin en tepesindeki kişiden en alt seviyedeki memura kadar herkesin buna önem vermesi.

Yazarımız İbrahim Yersiz’i okuyorsunuzdur. Ben de takip ediyorum, çünkü ‘düşünür’ diye tanımlayacağımız kişilerden kendisi.

Bu hafta ‘bilgelik’ten bahsetti ve şu cümlesi toplumsal dönüşüm sağlamanın şartı gibi geliyor bana: ‘bilgeliğin pek çok şekli var, bilgi, sağlık, fiziksel beceri, duyuların kontrolü veya duyuların herhangi bir alanda yoğunlaştırılması gibi ve daha pek çok şey…’

Toplumda değişim ve dönüşüm istiyorsak bilgi gerekli. Bilgiyle şekillenen fiziksel beceriyle yetişen gençler ve bu gençlere sahip oldukları özelliklerden dolayı değer verilmesi.

Ve üzerine bina edilecek özellik: ‘Duyuların kontrolü’.

Türkiye kültüründe buna ‘eline, beline, diline sahip olmak’ deriz.

Duyuların kontrol edemeyenler hayvanlardır. İnsanın en temel özelliği duyularını kontrol edebilmesi ve duyuların kontrolü zihnin de kontrolünü de beraberinde getiriyor. Dış dünya ile iç dünyanın dengelenmesi ve kişinin baktığı dünyada ‘kutsallığı’ bulması.

Bir de bunun tam tersi olanlar var.

Kendisiyle sorunu olan tipler. Kendisiyle sorunu olmasının sebepleri çok çeşitli. Çocukluk dönemleri, içsel tatminlerin eksikliği ve tartışma-kavgalardan beslenmeleri. Bu kişilerin hayatları da kendilerinin yazdıkları bir hikaye kitabı. Ama bu hikayede tek başına oynamak istemiyorlar. Hikayenin ilerleyebilmesi için başka kişilere de ihtiyaç var.

Kendisiyle sorunlu olan bu tipler, hayata ‘hınç-öç alma’ ilkesiyle bakıyorlar. Hikayeleri de bu öç alma üzerine kurulu. Hikaye yalnız ilerlemez ve bu öç alma savaşında yanında başkalarını isterler ve hatta mecbur ederler. Sonra bir bakmışız ki, başkasının hikayesinde ‘kötülük’ için oynayan figüranlar olmuşuz.

Bireysel bilgeliğin kollektif hale gelmesi de toplumsal bilgelikle olmalı.

Toplumsal bilgeliğin temelinde kurallar var ve bu kurallar herkes için aynı.

Almanya’daki gibi kurallara uymanın en üst seviyede dikkat edildiği bir ülke değilsek, bireysel uyarılar ön plana çıkar. Bu yüzden de ‘iyi ve erdemli insanlar’ susmamalıdır ve uyarılarına devam etmelilerdir diye düşünüyorum.

Tıpkı Hz. Peygamber’in hadisinde olduğu gibi: ‘Kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmiyorsa diliyle ikaz etsin. Buna da gücü yetmiyorsa kalbiyle buğz etsin (kötülüğe içsel negatif enerjisini yönlendirsin), bu imanın en zayıdır (bu, birey olmanın en zayıf halidir)’. (Müslim, Kitabül İman)

Kendiyle ve toplumla sorunlu tiplere imkan vermemek için…

İyi ve erdemli insanların bilgelikleri dalga dalga yayılır, tıpkı kelebek etkisi gibi…

Sevgi ve Bilgiyle kalın

Önceki İçerikKadınları kötülemiyorum, onların zorluklarını anlatıyorum
Sonraki İçerikTikTok yasal işlem başlatacak..
Sinan Eskicioğlu kimdir? 1974 İzmir’de dünyaya geldi. Agah Efendi İlkokulu’nda eğitim hayatına başladı. İzmir İmam Hatip Lisesi’ni bitirdikten sonra ÖSYM sınavlarında Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazandı. Kelam dalında ‘Allah’ın iradesi ve Nedensellik Problemi’ isimli bitirme teziyle, gecikmeli olarak 2000 yılında üniversiteden mezun oldu. 28 Şubat sürecinin etkisiyle İlahiyat fakültesi mezunlarının öğretmen yapılmaması yüzünden 2002 yılına kadar ticaretle ilgilendi. 2002 yılında D.E.Ü. İlahiyat Fakültesi’nde Din Felsefesi dalında yüksek lisansa başladı. Aynı yıl yüksek lisans programını yarıda bırakıp Almanya’ya gitti. Almanya’da Diyanet’e bağlı çeşitli camilerde eğitmenlik ve öğretmenlik yaptı. Duisburg-Essen Üniversitesi Sosyal işler ve yöneticilik bölümünde eğitim aldı. 2007-2011 yılları arasında IGMG (Avrupa Milli Görüş)’de Düsseldorf Bölgesi Eğitim Merkezi müdürlüğü ve bölge eğitmeni olarak çalıştı. 2011-2013 yılları arasında Osnabrück Üniversitesi Protestan Mezhebi bölümünde eğitimine devam etti. 2016 yılından itibaren Ocak Medya gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır. 2020 yılında gazetenin genel yayın yönetmenliğini üstlenen yazar Almanca, İngilizce bilmektedir. şimdiye kadar yayınlanmış olan yedi kitabı vardır. Yok Edin İnsanın İnsana Kulluğunu- Kişiselleştirilmiş İslam, Zeytin Ağacı (Roman), Katar istanbul, Müslüman Kardeşlerden Ak Parti’ye İslamcılık., Tarihteki Dindar Zalimler. İbn Sina, İbn Haldun

1 Yorum

  1. bu anlattıklarınızı, ”herşeyi şikayet et, ihbar et” olarak algılar,
    neticede ”ispiyoncu” durumları hasıl olur bu güzel ülkemde.
    ‘hınç-öç alma’ kısır döngüsü,
    ‘karşısındakini haketmeden edinme ..’ konumuna yerleştirme ve belkide kıskançlık.
    örneklemek gerekirse,
    2 ayda ehliyet alıp deneme, acemilik süreçlerini geçirmeden milyonluk araçlarla trafiğe çıkan bir hanımı gören sorunlu tip,
    hele ki birde sinyalini yakmasıyla hızla giden konvoyun içine dalan (sinyal yaktım arana girmeye karar verdim, sen frene basacaksın ben konvoya gireceğim diyen) deneyimsiz,
    malum kişiyi görünce birde onun şerit değiştirip önüne geçeceğini anlayınca daha da gaza basıp önüne geçmesine engel olan nokta nokta tip,
    haydi hep beraber trafiğe çıkalım!!!
    sonuç olarak:
    bilgi, eğitim, sonrada kesin ve yaptırımlı kurallar, cezalar,
    teknolojik gelişmelerden sonuna kadar faydalanabilmek,
    ”bireyin birşey yapmasına gerek kalmayacak ortamı sağlamak” böylece polisin herşeyi göreceği ve cezalandıracağı algısını yaratmak.
    Alman öyle bir inanmış bilinçlenmiş ki; gidiş geliş bir yolda karşılıklı iki taksici durmuş ve yolu kapatarak 5 dk konuşmuşlar.
    arkasında konvoy oluşmuş ve bir kişi dahi klaksona basmamış!
    ”bu iki taksici konuştukları çok önemli olmasa yolu kapatıpta birşey konuşmazlar!!!” diye düşünmüş ve müsade etmişler.
    bu da nirvanası..

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz