Türkiye’yi yok sayarak Doğu Akdeniz’de enerji haritası ve siyasi istikrar inşa etmek mümkün değil..

0

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, başta Libya ve Doğu Akdeniz olmak üzere bölgesel ve uluslararası gelişmeler, Türkiye’nin dış politika hamleleri ve atılan adımların yansımalarına ilişkin konuştu.

Türkiye’nin güvenliğinin, bütün komşularının güvenliği ve Akdeniz’deki hadiselerle doğrudan ilgili olduğunu vurgulan Kalın, bölgenin istikrarını sağlamayı, bu vesileyle de Türkiye’nin güvenliğini garanti altına almayı amaçladıklarını söyledi.

“Libya’da Türkiye’nin müdahalesiyle çatışmaya bir denge getirildiğini de artık herkes teslim ediyor.” diyen Kalın, şöyle devam etti: “Eğer Cumhurbaşkanımızın bu vizyoner müdahalesi olmasaydı Libya’da çatışmalar çok daha derinleşecek çok daha fazla insan ölecekti ve Libya’nın parçalanması belki kaçınılmaz hale gelecekti. Şu anda da bir ikili yapı var ama biz Birleşmiş Milletler (BM) çatısı çerçevesinde öncelikle siyasi sürecin ilerletilmesi için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Bununla beraber Hafter tarafının saldırgan tutumu nedeniyle de Serrac hükümetinin yani Trablus hükümetinin de bir nefsi müdafaa hakkı var. Bu hakkı kullanmaları da yine uluslararası hukuk çerçevesinde kayıt altına alınmış bir haktır. Dolayısıyla onlarla bu alandaki iş birliğimiz yoğun bir şekilde devam ediyor. Çözümün askeri değil siyasi olduğunu hepimiz ifade ediyoruz. Özellikle BM çatısı altında Berlin Konferansı’nın belirlediği ilkeler çerçevesinde siyasi sürecin ilerletilmesi bizim de öncelikli tercihimiz.

Şimdi ‘Libya’da ne işimiz var?’ sorusuna gelecek olursak, güvenlik kavramının küreselleştiği bir çağda siz ulusal güvenliğinizi sadece kendi ulusal sınırlarınızla çizemezsiniz. Türkiye’nin güvenliği söz konusu ise bu aynı zamanda Irak’ın güvenliği ile İran’ın güvenliği ile bütün komşularımızın güvenliği ile ilgilidir, Akdeniz’deki hadiselerle doğrudan ilgilidir. Libya bizim Akdeniz’den deniz komşumuzdur. Uzak gibi görünebilir ama haritaya nasıl baktığınıza bağlı bu. Türkiye’yi içine kapatmak isteyenler ‘Türkiye’nin Libya’da ne işi var?’ veya ‘Irak’ta ne işi var?’ yahut ‘Suriye’de ne işi var, Filistin’de ne işi var?’ diyebilirler ama Türkiye’nin hem mevcut cari güvenlik konsepti açısından, güvenlik öncelikleri açısından baktığınızda hem de tarihi bir perspektiften baktığınızda Türkiye her zaman kendi Misakımilli sınırlarından daha fazla olmuş bir ülkedir. Yani Balkanlardan Orta Asya’ya, Orta Doğu’dan Kuzey Afrika’ya, Kafkaslara kadar uzanan bir coğrafyanın içerisinde yer alıyoruz biz. Bu bölgelerde yaşanacak en ufak bir kriz, gerilim, çatışma, savaş doğrudan Türkiye’nin güvenliğini etkiler. Nasıl etkiler? Terör olarak etkiler, göç olarak etkiler, başka alanlarda etkiler. Biz bunun örneklerini defalarca gördük. Libya’da yaşanan hadiseler de hem Akdeniz’in güvenliğini hem NATO’nun güvenliğini doğrudan ilgilendiren konulardır.

Biz Doğu Akdeniz’in tamamının böyle bir barış gölü olmasını arzuluyoruz. Türkiye’yi dışarıda bırakan EastMed gibi girişimlerin başarısız olacağını uzmanlar da ifade ediyorlar. Doğu Akdeniz’e en uzun sahili olan Türkiye’yi yok sayarak sizin Doğu Akdeniz’de bir enerji haritası oluşturmanız, bir siyasi istikrar inşa etmeniz mümkün değil. Ekonomik olarak da baktıklarında Doğu Akdeniz’de çıkacak herhangi bir zenginliğin, doğal gazın, petrolün ancak Türkiye üzerinden Avrupa piyasalarına ulaştırılmasının en fizibil proje olduğunu bütün uzmanlar ifade ediyorlar. Türkiye’yi baypas ederek siyasi gerekçelerle birtakım planlar yapmak, boru hatları vesaire üzerinde çalışmak netice vermeyecek, bunu kendileri de aslında görüyorlar. Bizim de çağrımız hem burada hem Kıbrıs’ta, bütün Doğu Akdeniz’in doğal kaynaklarını herkesin, adil paylaşım ilkesi çerçevesinde sahiplenmesi, bölüşmesi, paylaşması ve bu zenginlikten herkesin istifade etmesi. Bunun yolu var ama bunu Türkiye’yi yok sayarak elde edemezsiniz. Gereksiz, pahalı ve eninde sonunda başarısızlıkla sonuçlanacak projelere yönelmek yerine Türkiye ile bu konuların konuşulması, Türkiye’nin içinde olduğu planlarla birlikte hareket edilmesi herkesin menfaatine olacaktır. Bizim yaklaşımımız baştan beri hep bu oldu ama bizi Antalya Körfezi’ne hapsetmeye çalışan girişimlere de tabii ki bizim bigane kalmamız, tepkisiz kalmamız mümkün değil.

Avrupa bizim için hem önemli bir ekonomik pazar hem orada 5 milyona yakın vatandaşımız yaşıyor hem bizim güvenliğimiz açısından da yani Güney Avrupa, Balkanlar ve diğer bölgelerin güvenliği açısından da iş birliği yapmamız herkesin faydasınadır ama bunu yapmak adına Türkiye’nin milli hak ve menfaatlerinden taviz vermesi elbette mümkün değil. Bu iki tarafın birlikte sahiplenmesi gereken bir süreçtir.

Şimdi Almanya’nın dönem başkanlığında birtakım adımlar atılabilir, umarız bu yönde birtakım ilerlemeler olur. Ama bazı ülkelerin, açıkça isim de vereyim, Fransa gibi ülkelerin blokaja devam ettiğini de görüyoruz, negatif bir tutum içerisinde olmaya devam ettiğini de görüyoruz. Halbuki bizim doğrudan Fransa ile de bu yönde bir çatışma, gerilim yönünde bir arayışımız söz konusu değil. Görüş ayrılıklarımız yok mu? Elbette var, Suriye’de Fransa’nın PKK’nın Suriye kolu olan YPG ve PYD’ye destek vermesini bizim kabullenmemiz mümkün değil. Libya’da biz Fransa’nın baştan beri hep yanlış tarafta olduğunu ifade ediyoruz, Hafter’i desteklemek suretiyle Libya’nın barış ve istikrarına katkı sunmamaktadırlar. Buna rağmen ikili konularda, AB konularında bir çalışma zemini elbette bulunabilir ama bunun için bir iradenin olması lazım, doğru bir bakış açısının, vizyonun olması lazım. Doğu Akdeniz meselesi sadece bir ülkenin ya da AB’nin meselesi değil, oraya komşu olan bütün ülkelerin meselesi. Bir ya da birkaç üyenin bu konuyu AB üzerinden Türkiye’ye dayatma yoluyla çözüme kavuşturmaya çalışması netice vermez. Bunun yerine bizim ikili, karşılıklı, bazen çoklu iletişim kanallarını açık tutmamız, diyalog zeminini güçlü tutmamız, yaratıcı birtakım fikirlerle, önerilerle krizlerin önünü açmamız herkesin faydasına olacaktır.

Bizim tabii ki beklentimiz de bir komşumuz olarak Yunanistan’la bu ilişkileri her alanda mümkün olan en pozitif yaklaşımla çözüme kavuşturmaya çalışmak olacaktır. Bu yönde Yunanistan’ın Türkiye’nin AB üyeliğine destek vermesi önemli. Ege gibi konularda doğrudan konuşmamız ve bu konulardaki görüş ayrılıklarını yahut zaman zaman ortaya çıkan ihtilafları çözmemiz mümkündür. Bu kanallar geçmişte açıktı, bundan sonra da yine açık olabilir. Bizim orada yaşayan Türk kökenli Müslüman vatandaşlarımız var, Batı Trakya’da yaşayan Türk Müslüman azınlık var, onların meseleleri var ve diğer konular var. Bütün bunlarla ilgili bizim müzakere yoluyla, karşılıklı konuşarak mesafe almamız her zaman mümkün. İki lider son telefon görüşmesinde bu yönde bir irade zaten ortaya koydular. Şimdi arzu edilen, beklentimiz bu yönde adımların atılması ve gerek ikili ilişkiler bağlamında gerek AB bağlamında gerekse Doğu Akdeniz ve Ege konularında gerçekten herkesin hak ve menfaatlerini gözeten adil bir bölge düzeninin inşa edilmesi olmalıdır.”

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz