Veysi Dündar’ın Korona Söyleşileri – F. Mehmet Maçoğlu “Kâr uğruna her şeyi mübah gören sistem dünyayı hoyrat ve hor kullanarak dünyanın zenginliklerini ve kaynaklarını hızla tüketti”

0

Veysi Dündar’ın ‘Korona Söyleşileri’ kapsamında yönelttiği sorulara Tunceli belediye başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu da cevap verdi:

Veysi Dündar (VD): Küçük ilçenin belediye başkanı iken herkes sizden daha çok bahsediyordu. Dersim başkanı olduğunuzda yıldınız mı söndü, yoksa bilmediğimiz başka bir şey mi var?

Fatih Mehmet Maçoğlu (FMM): Ovacık’ta gerçekleştirdiğimiz faaliyetler birçok anlamda bir ilk olduğu için çok ilgi gördü. Esasen burada yaptığımız çalışmalar Ovacık’tan farklı değil, hatta birçok anlamda daha deneyimliyiz. Burası bir il olduğu için de daha geniş bir kapsamda halkçı belediyecilik faaliyetleri yürüyoruz. Ovacık’ta başlattığımız kooperatifçilik çalışmalarımız da gelişerek yayılıyor. Ovacık Doğal Kooperatifi üzerinden üretim faaliyetlerimizi tüm ilçelerde ve il merkezinde yürütüyoruz. Bu çalışmalarımıza yönelik olumlu ilgi ve destekler ise devam ediyor. Ancak basının ve kamuoyunun bu çalışmaları haberleştirme oranı görece azalmış olabilir. Bu az önce de belirttiğim gibi insanların bu çalışmalara artık daha çok alışmasıyla alakalı olabilir.

VD: Bir anda Reis-i Cumhur olsanız el atacağınız ilk 3 icraat ne olurdu, neden?

FMM: Cumhurbaşkanlığı sistemi şeklinde gücün tek bir kişide toplandığı yönetimleri demokratik bulmuyorum. Ancak bu ülkenin çok temel ve acil çözüm sorunları var. Temel hak ve özgürlüklerin baskı altına alınması, işçi ve emekçiler üzerindeki yoğun sömürü ve örgütlenmelerin önündeki engeller, kadına ve LGBTİ+’lara yönelik sistematik şiddet, katliam, ayrımcılık ve engellemeler, bilimsel-anadilde eğitim, göçmenlere yönelik ayrımcı politikalar, halk sağlığının korunması, doğal ve sağlıklı gıda üretimin geliştirilmesi gibi.

VD: Ceylanpınar TİGEM sizin elinizde olsaydı nasıl bir işletme politikası uygulardınız?

FMM: Biz savunduğumuz dünya görüşüne uygun olarak doğal tarımı, doğal hayvancılığı, genleri ve ırkları mutosyona uğratmadan korumaya çalışan ve yerli tohumu güçlendiren politikaların uygulandığı ve tüm bunların da bilimle buluşarak ilerlediği bir işletme politikası uygulardık. Bu işletmelerde çiftçilerin eğitimini karşılar, bu ürünlerin üreticilerimize, halkımıza düşük fiyata ulaşmasını sağlardık.

VD: Politik varoluş mu kültürel var oluş mu önce gelmelidir?

FMM: Kültür insan varoluşunun temelidir. Politika da onun çeşitli biçimlerde sürdürülmesi ve devamıdır diyebiliriz. İkisi de birbirini tamamlar. Kültür, temel ve ilktir ama politika da kültürel varoluşu biçimlendirir….

VD: Bu zamanlar dünyasında ‘komünist bir şarkı’ mümkün mü?

FMM: Bence tam zamanı. Komünizm ne öngörüyor? Adalet, özgürlük ve eşitlik. Bu Korana salgını günlerinde kapitalizmin insanlığı getirdiği halleri daha açık biçimde görüyoruz. Toplum büyük sermaye tekellerinin bir nesnesi ve kanı emilecek bir olguya çevrilmiştir. Sağlık bir hak değil, sermaye tekelleri için pazarlanan bir meta unsurudur. Toplum bireyleri ne kadar çok hasta olursa, bu şirketlere o kadar velinimet doğmuş demektir. Çok hasta çok para demektir. Hasta bir karşılık beklenmeksizin sağaltılması gereken bir varlık değil, bir müşteridir. Parasına göre, çalışma koşullarına göre tedavi olur; ilaç alır vs…

Komünizm barınmayı, beslenmeyi, sağlığı, eğitimi bir meta unsuru olarak değil, bir hak olarak görür. Maddi varlıkları toplumun hizmetinde herhangi bir kâr amacı gütmeyen bir şey olarak değerlendirir.

Onun için tam bu türkü zamanıdır ve ancak bu türkü tüm insanlığı kurtaracaktır…

VD: Türkiye 21 Mart 2020 itibariyle sizce dünyanın neresinde? Korona’yı Türkiye’nin dünyadan kopuşunda bir son, dünya ile tekrar ilişki kurmada milat olarak görmek mümkün mü?

FMM: Bu salgın sadece Türkiye’yi değil tüm dünyayı etkisi altına alan ve yaşamı her anlamıyla alt üst eden ve değiştiren bir boyuta ulaştı. Bu anlamıyla Türkiye de bu gerçekliğin bir parçası. Bilim insanlarından sosyal bilimcilere kadar herkes, bu salgının dünya üzerindeki etkisini bir milat olarak görmenin mümkün olduğunu söylüyor. Önümüzdeki süreçte nelerin yaşanacağını birlikte göreceğiz.

VD: Korona’nın kökeninde Çinlilerin yeme tercihleri olması üzerine konuşuldu.
Gerçekten de insanlar yarasa yedikleri için mi bu durum oldu? İnsanların binlerce yıldır farklı tercihleri olduğuna göre bunun tam da şimdi olması üzerine ne söylenebilir?

FMM: Bilim şuan bu virüsün kaynağını araştırıyor. Bilim insanlarının açıklamalarını takip etmemiz en doğru olan. Diğer türlü, her türlü söylem spekülasyona girebilir.

VD: Ciddi bir kesim Covid19’un laboratuvar koşullarında üretildiği kanısında. İnsanlığı yok etmek için çok daha kolay yollar yok mu? Bu daha çok insanlığı süründüren bir hastalık. Bu kanaate katılır mısınız? Gerçekten virüs böyle bir aklın işi olabilir mi?

FMM: Bu konuyla ilgili birçok fikir geliştirilmekte. Bu fikirlerin bir kısmının, bir gerçeklik zemini olabilir yani mümkün olabilirler. Ancak somut ve bilimsel veriler ve kanıtlar getirmedikçe birçok fikir yalnızca bir iddia ya da komplo teorisi olarak kalabilir.

VD: Bir görüşte olan bitenin doğanın insan türünü eleme girişimi olduğu. Aslında iklim değişikliğiyle bekleniyordu. Hastalık bütün süreci yeniden tanımladı. Öne çekti. Gerçekten insan türünün dünya adlı gezegende bir sonu var mı?

FMM: Kâr uğruna her şeyi mübah gören bir sistem var. Bu sistem dünyayı hoyrat ve hor kullanarak dünyanın zenginliklerini ve kaynaklarını hızla tüketti. Ekolojik dengeyi bozdu, doğal yaşamı tahribata uğrattı. Bilim insanları ve komünistler bu konuda uyarılarda bulunmayı yıllardır sürdürüyor. Elbette insan türünün bu gezegende bir sonu olabilir. Bunun mümkün olduğunu düşünüyorum.

VD: 1. Dünya savaşından sadece 25 yıl sonra 2.Dünya savaşı çıkmıştı. Korona’yı 1.Dünya Salgını olarak görmek mümkün mü? Sizce 2. Dünya Salgını da olacak mı?

FMM: Bu salgından önce başka salgınlar da olmuştu. Bundan sonra da olabilir elbette, olacaktır da…

VD: Dünyanın tamamı için zor bir süreç. Ancak Türkiye 2015’ten beri sürreel yaşıyor. 10 senede ekonomi alanında kazandıklarını birkaç senede geri vermişti. Ekonomi zaten güç bela toparlanıyordu. Bundan sonrası için nasıl bir çözüm öngörülebilir?

FMM: Türkiye ekonomisi, bağımlı ve son yıllarda toplumun can damarı olan temel sektörler de peşkeş çekilmiştir. Ekonomi toplumun temel ihtiyaçlarını baz alarak planlanmıyor, sermaye guruplarının kolayca kâr edebilecekleri bir temel üzerinde planlanıyor.

Sermaye gruplarının kâr marjlarını hesaba katan bir ekonomik politika, dengeli bir üretimi öldürür ve gelir dağılımını toplumun aleyhine sonuç vermesine neden olur.

Türkiye’de tarım üretimi bitme noktasına geldi; keza hayvancılık yine aynı durumdadır. Daha çok sıcak paranın aktığı ve rantın yüksek olduğu alanlara yatırım yapıldı. Bugün görüldüğü gibi ne beton yığınları ne borsa ne de benzeri sektörler hayat kurtarıyor.

Tabii ki, alternatif bir çözüm olan sosyalizmdir. Sosyalist kalkınma ve halkın yararına olan politikadır. Ama bunun uzun erimli bir çaba gerektirdiğini biliyoruz. Ama bugün için kentle kırın dengelendiği, toplumun temel ihtiyaçlarını hedef alan üretimin esas alındığı planlı bir ekonomi politika ile ekonomi toparlanabilir.

Bunun için sağlıklı bir toplum ve gelir adaletinin sağlandığı, gelecek kaygısı gütmeyen bir düzen gerekli olduğu görülüyor. Bunun temeli doğa ve sağlıklı bir toplumdur. Devlet kamu görevi görmeyecekse, bu temelde ekonomiyi halkın yararına kullanmayacaksa, topluma faydası olmayacaksa, dar ve zor günde toplumun yanında yer almayacaksa, işlevi nedir o zaman?

VD: Sadece iktidarın devamı için ülkenin neredeyse 100 yıllık sorunlarını bir siyasi partinin güncel kadrosuna yıktı iktidar. Bu seçilmişler bu günleri hapiste karşılıyor. Baktığınızda cezaevleri hastalık için korunaksız. Bu akıl ötesi stratejinin önünde duracak ve onu artık bu tutarsızlığa son verin diyecek ortak akla ulaşma imkanı var mı?

FMM: Bu iktidar ve ortakları kendi beka sorunlarını, topluma ‘Türkiye’nin beka sorunu’ diye dayatmada bulunuyorlar. Dolayısıyla muhalefeti ve demokratik hareketi kendi bekaları önünde bir engel görüyorlar. Halkın seçtiği vekil ve belediye başkanlarının hapse atılması bir irade gaspıdır. Hapishaneler seçilmişlerle birlikte devrimci-demokratik tutsaklarla doludur. İçerdekiler toplumun vicdanlı temsilcileridir. Onları savunmak toplumun bir görevi ve aynı zamanda sağduyulu davranmanın bir gereğidir. Bu inancımı korumak istiyorum.

VD: 20. Yüzyılı savaşlar sıcak ve soğuk olanlar şekillendirdi. 21.yüzyıla girerken Türkiye dahil olmadığı sıcak savaşlara rağmen dahil olduğu soğuk savaş döneminin ideolojik sözcülerinin iktidarına tabi. Hala arkaik soğuk savaş din, milliyet söylemleri iş görüyor. Bu daha ne kadar sürebilir?

FMM: İktidarlar, içerisinde bulunduğumuz sistem devletin ideolojik aygıtlarını bu anlamda milliyetçiliği, dini kullanarak halk kitlelerini bastırmaya çalışıyor. Ben bunun çok daha uzun süreceğini düşünmüyorum. 21. yüzyıl; değişimin, mücadelenin yüz yılı olacaktır.

VD: Türkiye’de kadınların %75’i ev kadını. İktidar köyleri ortadan kaldırdı, merkezlerde tutunamıyor, çeperleri ise sıkı sıkıya tutma derdinde. Bu bir dehşet dengesi olarak okunabilir mi? Yoksulluğu sürdürülebilir kılmak stratejisine karşı doğru yaklaşım ne olmalıdır?

FMM: Evet, köyleri ortadan kaldırma girişimi salt bir iktidara bağlı olarak gelişmedi. Kapitalist sistem ile beraber gelişen sanayi, insanları her yerde olduğu gibi Türkiye’de de kentlere çekti.
Fakat bugün gelinen süreç gösteriyor ki, üretimden kopan bir ülkenin salt sanayi ile yaşama şansı yok. Biz büyük ve verimli topraklara sahibiz. Bunu değerlendirmek ve kirlettiğimiz tüm bu toprakları üreterek geri kazanmak zorundayız.
Evde yaşayan %75 kadından bahsediyorsunuz. Eve hapsedilmiş olsalar dahi ev içi üretimde emeği görülmeyen fakat hala toplumun en çok üreten kısmı kadınlar.
Özcesi; yoksulluğu sürdürülebilir kılmak stratejisine karşı yaşamı artık köylerimize dönüp üreterek kadın ve erkek, çocuk hep birlikte yeniden örebiliriz.

VD: Son olarak Türkiye’yi 1 yıllık, 5yıllık, 10 yıllık dönemde nasıl bekliyorsunuz? Sosyolojik manada hangi değişimleri bekliyorsunuz?

FMM: Türkiye’de giderek daha otoriter hale gelen bir siyasal devlet veya iktidar var. Eski siyasal örgütlenme yerine yeniden yapılandırılmış bir başkanlık rejimi var. Bu Türk tipi tek kişinin yetkili olduğu bir rejim, yeni Osmanlıcılıktır. Bu tip başkanlık rejimi dünyanın bir yerinde yoktur. Bu rejim daha başında tökezlemiş ve akamete uğramıştır; başarılı olma şansı yoktur. Yakın ve kısa vadede Türkiye’de bu rejimin yarattığı gerginlikler belirleyici olacaktır. Uzun vadede demokrasi ve barış cephesi bu şer odaklar üzerinde etkin olacaktır. Ve Türkiye’nin geleceğini bu cephenin belirleyeceğine inanıyorum.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz